Gürcistan (ABD.) - G. Osetya (Rusya) Savaşı: Saakaşvili Halkını Ateşe Atıyor!


ABD. ve Soros destekli “kadife devrim” olarak anılan bir darbeyle iktidara gelen Saakaşvili yönetimi, Abhazya gibi hukuken Gürcistan’a bağlı gözüken, fakat fiilen yaklaşık 10-15 yıldır bağımsız hareket eden Güney Osetya’ya silahlı saldırıda bulundu. Saldırıya Rusya’nın karşılık vermesi üzerine çıkan çatışmalarda bölgede binlerce insan öldü veya yaralandı. Çatışmalar devam ediyor.   

 

Bölgedeki güncel gelişmeler için: http://www.haberler.com/osetya 

 

Haber & Kritik: Öncelikle bölgede yaşanan sorunu ve bu sorunun gelecekteki durumunu anlayabilmek için, Kafkasya’nın siyasi haritasının oluşumuna ilişkin tarihi gelişime bakmak gerekir. Sovyetlerin Kafkasya politikası bağlamında Stalin, “Ulusal-kültürel özerklik, az-çok gelişmiş milliyetleri, geliş­miş kültür ve edebiyatları olan milliyetleri şart koşar. Bu önko­şullar olmaksızın söz konusu özerklik tüm anlamını yitirir, anlamsızlaşır. Oysa Kafkasya’da ilkel bir kültürü, ayrı bir dili olan, fakat kendi edebiyatına sahip olmayan bir dolu halk yaşamakta­dır. Ve bu halklar bir de geçiş aşamasında bulunmaktadırlar; kısmen asimile olmakta, kısmen de gelişmektedirler. Ulusal-kültürel özerklik bunlara nasıl uygulanacaktır? Bu halklara ne olacaktır? Bunlar ulusal-kültürel özerklik için şüphesiz önkoşul olan ayrı ulusal-kültürel birliklerde nasıl "örgütlenecek”lerdir?” şeklinde bölgedeki siyasi özerklik sorununu ortaya koymuş ve hemen ardından, Osetler dahil bölge halkına ilişkin birtakım saptamalar da içeren şu soruları sormuştur:

 

Ayrı ayrı diller konuşan, fakat kendi edebiyatlarına sahip olmayan Megrellerin, Abazaların, Acarların, Svanların, Lezginlerin vb. durumları ne olacaktır? Hangi ulusa sayılacaktır bunlar? Bunları ulusal birliklerde “örgütlemek” mümkün mü­dür? Bunlar hangi “kültür meseleleri” adına “örgütlenecektir”?

 

Osetlerin —ki bunlardan Trans-Kafkasyalı Osetler Gürcüler tarafından asimile edilmektedir (ancak henüz tamamen asimile olmamışlardır), Ön-Kafkasya’da yaşayan Osetler ise kısmen Ruslar tarafından asimile edilmekte, diğer kısmı ise öz edebiyat­larını yaratarak gelişmektedirler— durumu ne olacaktır?

 

Bunlar yekpare bir ulusal birlikte nasıl “örgütlenecekler”?

 

Gürcüce konuşan, fakat Türk kültürüne sahip ve Müslüman Acarlar hangi ulusal birliğe sayılacak? Yoksa onları dini mese­leler bazında Gürcülerden ayrı ve diğer kültür meseleleri ba­zında Gürcülerle birlikte mi “örgütlemeli”? Ya Kobuletler, İnguşlar, İngiloidler?

 

Bir dolu halkı listeden çıkaran bu özerklik nasıl bir özerk­liktir?

 

Tüm bu saptamaları yaptıktan sonra Stalin, Marksist anlayış bağlamında bölgedeki ulusal sorunla ilgili çözümü şu şekilde ifade etmiştir:

 

Kafkasya’da ulusal sorunun çözümü ancak, geç kalmış ulusların ve halkların, gelişmiş kültürün genel cereyanı içine çekilmesi doğrultusunda mümkündür. Ancak böyle bir çözüm ilerici olabilir ve Sosyal-Demokrasi tarafından kabul edilebilir.

 

Kafkasya’nın bugünkü durumuna bakıldığında çözüm olarak adlandırılan bu yöntemin başarılı olmadığı ortadadır. Diğer halklar bir yana, görünüşte özerk yönetime sahip kılınan Abhazlar, Acarlar ve Osetler (Trans/Güney Kafkasya’daki Osetler), “gelişmiş kültür” kabul edilerek oluşturulan ve bu yönde desteklenen Kartvel yapısı altında fiilen asimile edilmeye, “gelişmiş kültürünün genel cereyanına” çekilmek istenmiştir. Sovyet yönetimi altında başlayan bu süreç, Sovyetlerin dağılmasından sonra çatışmalara varan bir sorun olarak kendini göstermiştir.

 

Sovyet sonrası Gürcistan, Abhazya, Acaristan ve Güney Osetya ile birlikte bağımsızlığını ilan etmesine karşılık, özerk yönetimleri kaldırmaya yönelik izlenen milliyetçi, hatta yer yer şoven politikalar sonucunda, çıkan iç savaşın etkisi ve Rusya’nın da desteğiyle her üç bölge de kısa sürede fiilen bağımsız hareket etmeye başlamışlardır. Acaristan, Aslan Abaşidze önderliğinde uzun süre yarı-bağımsız kalmış, bölgeyi ülkedeki iç savaştan uzak tutmuştur. Ancak Acaristan’da yerel kimliğin, Sovyet döneminde özellikle dini-kültürel bağlamdaki baskılar, baskıya karşı çıkanların (özellikle Ahıska bölgesi) zorunlu göçe tabi tutulması nedeniyle önemli ölçüde zayıflamış olması ve Abaşidze’nin yerel değerlere sırtını dönerek, totaliter bir yönetim politikası izlemesi ve böylece yeterli yerel ve uluslararası desteği sağlayamaması, bölgenin yarı-bağımsız statüsünün devamını engellemiş ve ABD./Soros destekli yeni merkezi yönetimin, bölgeye yönelik operasyonunun kansız bir şekilde başarıyla sonuçlanmasını sağlamıştır. Bununla birlikte baskıcı Abaşidze yönetiminden kurtulan yerel halk, bu defa hukuki özerkliği ve tarihi yerel kimliği hiçe sayan devlet destekli misyoner faaliyetlere maruz kalmıştır. Dolayısıyla bölgedeki sorun, göreceli olarak çözülmüştür. Yanlış politikalara devam edilmesinin başka gelişmeleri tetiklemesi her zaman olasıdır.     

 

Acaristan’daki bu görece başarıyı esas alan merkezi yönetimin, benzeri bir durumu, Abhazya ve G. Osetya’da da gerçekleştirmeyi uzun süredir planladığı, seçimlerde buna yönelik vaatlerin yapıldığı bilinmekteydi. Ancak bu bölgelere coğrafi olarak da sınırı bulunan Rusya’nın, (özellikle ABD.’nin bölgede hakim bir konuma gelmesinin de etkisiyle) her iki bölgeye yönelik açık ve kapsamlı desteği de ortadaydı. Yakın tarihlerde özellikle Abhazya bağlamında küçük çaplı krizlerle karşılıklı nabız yoklamaları yapılmıştı. Tüm bu gerçeklere rağmen ve doğuracağı sonuçları tahmin etmek hiç zor değilken Saakaşvili yönetiminin Güney Osetya’ya saldırıda bulunması, tam anlamıyla bölgeyi ve halkını ateşe atma ve bir maceraya girişme olarak yorumlanabilir. Ayrıca siyasi çıkarlar bağlamında, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı, Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz boru hattı, Bakü-Tiflis-Kars demiryolu projesi gibi büyük yatırımlara katılan bir ülke olarak Gürcistan’ın, bu hatlara yakın bir bölgeyi ateşe atmış olması da hem kendisi hem de proje ortağı ülkeler açısından bir başka sorumsuzluktur.   

 

Diğer taraftan böyle bir saldırının beklenen karşılığı ortaya çıktığında Saakaşvili’nin mağdur rolüne bürünerek ABD. başta olmak üzere Avrupa’dan ve Türkiye’den yardım istemesi, bu girişimin macera olduğunun bir başka göstergesidir. İnsani yardım bir yana, Türkiye dahil hiçbir ülkenin böyle bir macera uğruna, Rusya’yla ilişkilerini bozmayı göze alarak, siyasi-askeri bir yardımda bulunması herhalde beklenmemelidir.

 

Bundan başka gerek Abhazya gerekse G. Osetya halkının, yapılan halk oylamalarında bağımsızlık yönünde irade ortaya koydukları bilinmektedir. Bu durum karşısında Saakaşvili yönetiminin, böyle bir operasyonda başarılı olsa bile söz konusu halkları “demokratik” olarak nasıl kendi yönetimine tabi tutabileceği de sorulması gereken bir başka sorudur. Baskıcı yöntemin sorunu çözmediği ortadadır.

 

Sonuç olarak, diğer tartışmalar bir yana bırakılırsa, bölgede akan kanın güncel sorumlusu, sonucunu bile bile saldırıyı başlatan Gürcistan yönetimidir ve daha fazla kan dökülmeden saldırı öncesi duruma derhal geri dönülmelidir.  


                Haberin kaynağı :
GAMARCOBA.COM